NTV Türk Mucit Yarışması Türkiye’de bu formatta yapılan
ilk program olarak tarihe geçti. NTV, asıl adı American Inventor olan
ABC’nin sahip olduğu formatı lisanslayarak, bu programı gerçekleştirdi.
Yarışma, içeriği ve bunu düzenleyen TV kanalının piyasadaki imajının ne
kadar yüksek olduğunu haklı çıkaracak şekilde, amacının ötesine taşmış
ve ülkemize yenilikçilik (inovasyon) anlamında bir motivasyon
kazandırmıştır. Jüri üyeleri olarak yarışma esnasında bazı yarışmacıları
özellikle elemedik ve yarı finale çıkardık. Karar verirken bize sunulan
ürünün daha önce yapılıp yapılmadığı da elbetteki önemliydi. Ama bazı
gerçekleri de göz ardı edemezdik. Silopi’den bir lise son sınıf
öğrencisi yarışmaya katılmıştı. Türkçe’yi bile zor konuşuyordu,
çevresinde hiçbir zaman bilgisayar olmamış. Pilin içine bir mekanizma
yapmış, sallayıp şarj ediyor ve bunu yaparken de kimseden yardım
almamıştı. Oysa ki, ABD’de Radio Shack mağazalarından birine
girdiğinizde, elle sarsılınca kendini şarj eden fener hemen gözünüze
çarpar. Bu arkadaşı elemeye inanın benim gönlüm elvermedi. Böyle bir
ürünün zaten var olduğunu bilmeden üzerinde düşünmüş ve keşfetmişti.
ABD’deki yarışmada ise yarışmacılar tarafından daha ticari bir yaklaşım
vardı ve doğal olarak jürinin sorduğu sorular da ticari açıdan anlam
taşıyordu. Ama bizim karşımızda enerjinin sonsuzunu bulma eğiliminde
olan, yaptığının para kazanmak amacıyla değil de “insanlığın hizmetinde”
olduğunu ifade edenler çoğunluğu oluşturunca format da biraz “Turkish”
oluverdi. Jüri olarak tabii ki ortak karar vermek durumundaydık ve bunda
da çok ölçülü davrandığımızı düşünüyorum. Bunun yanında bazı ürünlerin
finale çıkamamasına üzülmedim değil. Dikey Kebap Makinası başta olmak
üzere, Termo Tuğla Makinası, Otomatik Çay Makinası, Yangın Söndürme
Bombaları, Emniyet Kemeri Zayıflatma Cihazı, Döner Kahve Kapağı gibi
ürünler de başarılıydı. Fransa’daki yarışmada “Kebap Makinası” birinci
olmuştu. Ama Kebap’ın anavatanı Türkiye benzer bir ürünü birinci
yapamadı. Onun yerine Türkiye gerçeğini yansıtan, soba zehirlenmesini
engelleyen soba ve baca sistemlerini bolca gördük. Yarışmanın birincisi
İskender Aruoba’nın “Ürünü” için oldukça eleştiri e-maili aldım. Enell
Sustainable Business AB İcra Kurulu Başkanı Magnus Enell’in benzer
sistemi 1984 yılında İsveç’te denediği ve bunun ders kitaplarına girdiği
iddia edildi. Bu iddia’nın sahibi İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri
Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olan arkadaşımızı, Bay Enel ve
İskender Aruoba’yı e-mail ortamında bir araya getirdim. Bay Enel ne
yazık ki İskender bey’in savunmasına cevap vermedi. Bu durumda benim
yapabileceğim birşey kalmadı. Yarışma öncesi programın orijinal adı olan
“American Inventor”un finaline kalanlara baktığımızda aslında çok daha
basit ve günlük hayatta kullanılacak ürünleri gördük. Örneğin: Çocuklara
hecelemeyi, kelimeleri eğlenceli ve etkileşimli olarak öğreten oyun;
Çıkarılabilir 2. koltuğuyla yeni stil bir bisiklet; Kum torbalarını çok
daha hızlı doldurmaya yarayan bir çeşit kürek; Sandalye’ye takılan
zayıflama ipi; Yeni bir tür tuvalet koltuk kapağı; ve hatta çoklu dil
seçeneğine sahip oyuncak bir bebek bile finale kalmıştı. Janusz
Liberkowski ise çocuğunu bir trafik kazasında kaybettiği ve çocuk
koltuğu bu kazada yetersiz kaldığı için Spherical Safety Seat adında
herhangi bir çarpışma esnasında dairesel hareketten kaynaklanan kuvveti
emen bir Çocuk Koltuğu ile yarışmanın birincisi olmuştu. Türkiye’de
yaşadığımız genel sorun, çok fazla emek, zaman ve para harcamadan
birşeyler yaratmaya çalışıyor olmamızdır. Ben bu yarışma boyunca şahit
olduğum olaylara bakarak ümitsizliğe kapılmıyorum. Ama araştırmadan,
para harcamadan bu işler olmuyor. Sabah kalktığımızda birden aklımıza
gelen veya rüyamızda gördüğümüz (!) fikirlerle ancak çok basit
tasarımlar yapabiliriz veya önceden geliştirdiğimiz bir ürünü daha
ileriye götürebiliriz. Tansiyon ilacı üzerinde çalışılırken Viagra
bulunmuş ama bu ilacın rafa çıkıncaya kadar harcadığı para yaklaşık
600-700 Milyon USD olduğuna göre, tesadüflere de ümit bağlamamamız
gerektiğini görüyoruz. Türkiye’de yeteri kadar buluş yapılamıyor. Son 11
yılda Türkiye’de 22 bin patent başvurusu yapılmış. Bu rakama Japonya 15
günde, Amerika ise 20 günde ulaşabiliyor. Ayrıca Türkiye’de her 100
patentten 96′sını yabancılar alıyor. Patent, “buluş sahibine, buluş
konusu ürünü üretme, satma ve kullandırma konusunda belli bir süre
ayrıcalık veren sistem” ise Türk Mucitlerin bu tanımdan nasiplenmediğini
rahatlıkla söyleyebiliriz. Alınan patentlerin de değerlendirilememesini
ve hayata geçirilememesini inovasyon sürecinin uygulanamamasına ya da
doğru uygulanamamasına bağlıyorum. Yani inovasyon yaparak buluşu hayata
geçirip üretilebilirlik ve pazarlama değerlerinin sağlanması gerekiyor.
Ben bu bilincin gelişme çağında başladığını düşünüyorum. Çocuklara
gelişme çağlarından itibaren yaratıcılıklarını ortaya çıkarabilecekleri
ortamlar sağlanmalıdır. Aileler bu konuda çocuklarına destek olmalılar.
Türkiye’de ebeveynler ne yazık ki bu konuda bilinçli değiller. Çocuklara
okullarda Da Vinci, Edison, Graham Bell, Hazerfan Ahmet Çelebi gibi
mucitler ve yaptıkları buluşlar anlatılmalı, projeler desteklenmeli, en
önemlisi Türkiye’de inovasyon bilinci oluşturulmalıdır.
Forbes Ağustos 2007
Kategori: Forbes Yazıları -
September 13, 2007
|
13 Nisan 2012 Cuma
Türk Mucitler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder